Saldırganı Sırtından Vurdu Ceza Almadı!
Yargıtay, Kendisine Saldırdıktan Sonra Kaçan Kişiyi Etkisiz Hale Getirmek Amacıyla Sırtından Vuran Sanığın Fiilinin, Meşru Müdafaa (Meşru Savunma) Kapsamında Olduğuna Karar Verdi!
(Y. 1. CD. 2020/4035 E., 2021/13681 K., 27.10.2021 T.)
Değerli BSSAH okurları, bugün sizlerle bir Yargıtay kararı paylaşmak istiyorum. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2021 yılında vermiş olduğu bir kararda;
Olay tarihinde tanık A'nın, kardeşi olan sanığın iş yerine geldiği, aracını park etmeye çalışırken yola aniden atlayan ve kimliği tespit edilemeyen 16-17 yaşlarında bir çocuk ile tartıştığı, çocuğun uzaklaşırken küfür ettiği sırada aynı yerde seyyar telefon satan ve sanığın diğer kardeşi olan tanık B'nin bu küfrü duyduğu, küfür ettiği kişinin ağabeyi olduğunu, neden küfür ettiğini sorması üzerine bu kez ikisi arasında tartışma çıktığı, A'nın yanlarına giderek aralamaya çalıştığı sırada, çocuğun bıçakla A’yı boynundan ve kolundan yaraladığı, B'nin çocuğu yanlarından uzaklaştırdığı ve A’nın iş yerine giderek yarasına pansuman yapmak istediği, ancak kanaması durmayınca kardeşi B ile birlikte hastaneye gitmek için araca bindikleri, bu sırada cep telefonunu diğer araçta unuttuğunu hatırlayarak kardeşi B'yi telefonunu alması için gönderdiği, Kendisi de araçta beklediği sırada ilk olayda kendisini bıçakla yaralayan çocuğun yakını veya arkadaşları olan kişilere haber vermesi üzerine olay yerine gelen maktul ile yine açık kimliği tespit edilemeyen ikinci bir şahsın araca girerek arka koltuğa oturdukları, tabancalarını çıkartarak "Sür arabayı gideceğiz!" dedikleri, otomobilin etrafında vatandaşların toplandığı ve A‘nın kendisine yöneltilen silahları eliyle ittirerek araçtan aşağıya indiği, akabinde maktul ile yanındaki şahsın da araçtan indikleri, Bu sırada olay yerine yakın yerde iş yeri bulunan sanığın bu olayı görmesi üzerine babasına ait silahı alarak kardeşine yardım amacıyla tarafların yanına gittiği, bunu gören maktulün elindeki silah ile sanığa ateş etmek istediği ancak silahın emniyet mandalının kapalı olması nedeniyle patlamadığı, diğer şahsın ise silahı ile sanığı hedef alarak en az üç el ateş ettiği, sanığın olay yerinde bir aracın arkasına saklanarak isabet almaktan kurtulduğu, akabinde kendisinin de yapmış olduğu en az iki el atış sonucunda, o sırada kaçmakta olan maktulün sırt alt bölgesine aldığı tek isabetle öldüğü olayda;
Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, kendisine yönelmiş ve devam etme ihtimali bulunan haksız saldırıyı o anki hal ve şartlara göre, saldırıyla orantılı bir şekilde defetme zorunluluğunda bulunmasına rağmen, meşru müdafaa sınırını mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığı anlaşıldığı ve bu itibarla, TCK’nin 27/2 ve CMK’nin 223/3- c maddeleri uyarınca hakkında "ceza verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi yerine, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde TCK’nin 81, 29, 62. maddeleri uyarınca mahkumiyetine karar verilmesinin, bozmayı gerektirdiğine karar vermiştir.
Değerlendirme:
İlerleyen yazılarımda detaylandıracağım üzere, bir olayda meşru müdafaanın - kanundaki ismiyle Meşru Savunmanın-, uygulanabilmesi için defedilecek saldırının halihazırda devam ediyor olması gerekir. Bu nedenle sona ermiş bir saldırının kaçan failine yönelik şiddet eylemi meşru müdafaa sınırlarının dışında kalmaktadır. Karara konu olan olayda da aynı durum söz konusu olmasına rağmen Daire, sanığın kendisine saldırdıktan sonra kaçan kişiyi sırtından vurması eyleminin meşru müdafaanın sınırını mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaşla aştığını kabul etmiştir. Bunu değerlendirirken her ne kadar sona ermiş olsa da devam etme ihtimali bulunan bir saldırı olduğunu göz önünde bulundurmuştur. Devam etme ihtimali bulunduğu için saldırının henüz sonlanmamış gibi değerlendirildiğini ve sanığın fiilinin bu saldırıyı defetme amacı taşıdığı kabul edilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bu kararının bireysel silahlanma savunucuları için rahatlatıcı olduğu söylenebilir. Hukuki destek alındığı takdirde bu gibi kararların sayısının artacağı söylenebilir. Çünkü hiç kimse saldırıdan kurtulmaya ve doğal olarak kendi hayatını ve vücut bütünlüğünü savunmaya çalışırken, o panik anında uyguladığı hayatta kalma refleksi nedeniyle ileride karşısına çıkabilecek hukuki sorumluluğu düşünemez. Bildiğiniz üzere ülkemizde vatandaşların -imtiyazlı azınlığa mensup değilse- ateşli silah edinmeleri çok sıkı şartlara tabi tutulmakla birlikte birçok vatandaşımız silah taşıma ruhsatı alamıyor. Bununla birlikte ruhsatlı olsa dahi vatandaşın kendisini korumak amacıyla edindiği bir silahı kullanmak zorunda kalması durumunda; karşı karşıya kalacağı hukuki sorumluluğa dair halk arasında yayılan dedikodular, bazı durumlarda vatandaşlarımızın kendi hayatlarını savunmakta endişeye sürükler niteliktedir. Öyle ki meşru savunma çerçevesinde olmasına rağmen hukuki süreç neticesinde cezai yaptırımlara maruz kalmaktan korkan kişinin hayatı ve vücut bütünlüğü tehlike altına girecektir. Ülkemizde yasalara uygun yaşayan sivil vatandaşların silahlanmaları ve silahlarını hangi koşullarda ve ne şekilde kullanmaları gerektiğine dair büyük bir bilgi eksikliği vardır. Yargıtay kararını sizlere aktardığım bu makalenin temel amacı, halihazırda gelişmekte olan silah ve savunma kültürünü hukuki çerçevede desteklemek, yanlış bilinenleri düzeltmek ve dedikoduların önüne geçmektir. Ülkemizde yasalara uygun bir şekilde hayatını idame ettiren her Türk vatandaşının, kendini yasalara uygun bir biçimde savunabilmesini mümkün kılmak için atılması gereken ilk adımın Türk milletini bilinçlendirmek olduğunu söyleyebilirim. Gerek vatandaşı, gerek siyasi otoriteleri, gerek yargı mercilerini bilgilendirerek ön yargıların giderilmesi sayesinde silah kültürünün, meşru savunma hakkına dair farkındalığın ve bireysel silahlanmanın yaygınlaşması mümkün olacaktır. Bunun sağlanması için toplumun her kesiminin katkısına ihtiyacımız var. Yasadışı silahlanmanın tam anlamıyla önüne geçmek ve ruhsatsız silahlanmayı tamamen engellemek fiziken mümkün değildir. Suçluların ve suça meyilli kimselerin, ülkemiz dahil dünyanın her yerinde silaha bu kadar kolay eriştiği bir ortamda Türk milletinin kendisini yalnız ve savunmasız hissetmemesi gerekir. Türk Milleti, kurtuluş mücadeleleri sırasında gösterdiği Kuvay-i Milliye ruhunu, özgürlüklere ve medeniyete olan inancını bundan sonra da korumaya ve geliştirmeye devam edecektir. Tüm BSSAH okurları ve takipçilerine saygılarımı sunuyorum. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere esen kalın.
Av. M. Said TÜRKKOL
İzinsiz kullanılamaz, çoğaltılamaz.